2020: Hayat Bir Karnaval Değilmiş

Günlük heyecanlarımızı düşünün. Sabah kalktığımızdaki hazırlanma telaşı, gömleğimiz ütülü mü? Çocuklar kahvaltı etti mi? Yumurtalarını yediler mi? Bugün okula veya işe giderken trafik sıkışacak mı? Peki, ya akşam? Fasulyeyi ıslamayı hatırladık mı? Sahi… Çocuklar fasulye yiyor muydu?

Bazen yenilgilerimizi iç daraltısı yaptık. O ödülü alamadık. Sınavda başarılı olamadık. Gerekli terfi alınamadı. Çok istediğimiz arabayı almakta muvaffak olamadık. O istediğimiz ev, bütçemizin üzerindeydi. Ya o son çıkan telefon? 6’sı, 10’u, 11’i derken 12’sine gelinen… veya 9’u, 10’u demeden 20’si olan… Her ne ise… Yenilgi işte, düpedüz. Olmadı. Üzüldük.

Ben, bir mart gecesi hastanedeydim. Zaten, şubattan beri hastanedeydim. Her kış kendini tekerrür eder ve hava soğuduğunda tüm ailemle beni paniğe sürükler şekilde. Yine içimde “ya o gün geldiyse” korkusuyla hastanede…

Anneannem, sebebini bilmediğimiz bir şekilde sağlığını ileri derecede yitirmiş, “soğuk algınlığı” kisvesi altında bitkin düşmüş ve algımda oluşan bir sürreal tablo: Hayatı boyunca minnacık olmuş bir melek ve onu yaşamda tutan buluttan yapılma bir halat… O denli incelmiş ki kopmak üzere. O bulut beyaz – çünkü melekler beyazlar içindedir – fakat gökyüzü Van Gogh vuruşları ile boyanmış, boz tonlarda, ortam karanlık ve yalnızca bir yatakta  belki de yokluğuna kendimi alıştırmam gereken.

İki farklı hastane, 3’ü aşkın hafta… Dedim ya mart… 2020… Mart… Daha sonradan hayatımda isimler ve o isimlerin 2020’si olarak yer edecek mart ayı. Haberler geliyordu. Hastanenin üst katı kapatılmıştı. Daha sonra bir kat daha. Kardiyoloji ünitesi boşaltılmıştı. Psikiyatri servisinin yarısı… Yoğun bakım tamamen gitmişti. Teyzem: “Kaan, asansörle inerken hiçbir yere dokunma… Aman ha!” dediğinde “Nasıl?” dedim. “Bir insan, metalden bir kutuya onlarca kişiyle girip nasıl bir yere dokunmamakta muvaffak olur?”

Sıra bizim katımıza geldi. Önce katın yarısı… Sonra son 3 odadaki hastalar – biz de dahil – taburcu edilip, o katı da yaşanan felakete kurban verene kadar…

11 Mart 2020 günü dersteydim. Akıllı gençlerden oluşan sınıfımda bu benzeri bir konuşma geçiyor. Dünyada yaşanan facialar. Bizlerin ne denli şanslı olduğumuz, olmadığımız… Komplo teorileri… Güvensizliklerimiz… Eğer bunu okuyan bir yetişkinseniz gençliğinin başında, güvensizlik yaşayan ve komplo teorileriyle mücadele etmek zorunda kalan dimağlar, en az benim kadar sizleri de üzüyor olmalı.

Önce 2 hafta… sonra 1 ay… sonra 1 ay daha… sonra…

Adını anmak istemediğimiz, varlığından sıkıldığımız 2020… Bittiğinde her şeyin geçeceğine inandığımız 2020… Bitse de gitsek 2020!

Oysa hayatta en sevdiğim şarkıda diyordu ki: “Ay. No hay que llorar. que la vida es un carnaval. Es mas bello vivir cantando. y las penas se van cantando. (Ah! Ağlamaya gerek yok, çünkü hayat bir karnaval. Şarkı söyleyerek yaşamak daha iyi. Ve acılar şarkı söyleyerek geçer.)*”

24 Ocak 2020… Elâzığ ve Malatya Depremi.

5 Şubat 2020… Van’da Çığ Felaketi.

Eylül 2019’da başlayan ve bir türlü sönmeyen Avusturalya’daki yangınlar.

30 Ekim 2020… İzmir Depremi.

Başta Kobe Bryant’ın trajik ölümü ile birçok değerli sanat, bilim ve spor insanının hayatını kaybetmesi.

Bunlar gibi sayısını artık bizim bile unuttuğumuz birçok ulusal ve küresel felaket…

Lanetli sene bitsin. Hepimizin dileği bu.

Size, sevdiklerinize, değer verdiklerinize… Hiç kimseye değmeden bitsin…

*** Bu dilekleri yazdıktan sonra bir zaman bekledi bu yazı. Tamamlama kısmını yapmak için; bir salı günü, apar topar yeniden karantinaya girmemiz gereken kararlar alındığı zaman geçtim klavyenin başına. Yeniden çocuklarımdan uzakta devam etmek zorunda kaldığım bir döneme girdik. İlk 12 saat içinde birbirimize “sizi çok özledim” mesajları atmaya başladık. Birisi, attığım sesli mesaja “Hocam, sanki yıllardır sesinizi duymamışım gibi, sesinizi özlemişim” yazdı.

Bugün hayat bizler için bir karnaval olmasa da belki de daralan çemberde bir felakete kurban gitmediğimize şükretmek zorundayız. Fiziksel değil, ama duygusal olarak birbirimizin yaşam enerjisi, birbirimizin limana tutunan çapası, morali, desteği… Her şeyi olma zamanındayız.

Unutmayın! Birlikte aşabiliriz. Unutmayın! Birbirimiz için hep buradayız. Unutmayın! Atlatacağız.

Ve bir 23 Nisan günü, bir 19 Mayıs günü, bir Portakal Çiçeği günü… Bahar çiçekleri yeniden içimize açacak… Müzik yeniden başlayacak. Eminim 2021, bizim iyileşme zamanımız olacak.

Hayatın yeniden karnaval gibi olması, şarkıların iyileştirebilmesi ve yeniden kavuşabilmek için lütfen üzerinize düşenleri yapın.

*Celia Cruz’un 1998 yayını “Mi Vida Es Cantar” albümünden “La Vida Es Un Carnaval” şarkısından alıntılanmıştır.

KAAN BALCI

Bu yazı 26 Aralık 2020 tarihinde kategorisinde yayınlandı.
Önceki Yazı

ERAL OKULLARI (Çukurova Kampüs)
Adres: Huzurevleri Mah. 77123 Sk. No:3 01360 Çukurova Adana, Türkiye

ERAL MİNİ ANAOKULU
Adres: Güzelyalı Mah. 81128 Sk. No:4 01170 Çukurova Adana, Türkiye

ERAL İLKOKUL & ORTAOKUL
Adres: Güzelyalı Mah. 81107 Sk. No:3/1 01170 Çukurova Adana, Türkiye 

ERAL ANADOLU – FEN LİSESİ
Adres: Güzelyalı Mah 81108 Sk. No:16 01170 Çukurova Adana, Türkiye

444 3725
linkedin facebook pinterest youtube rss twitter instagram facebook-blank rss-blank linkedin-blank pinterest youtube twitter instagram